kapa gözlerini
3 Ağustos 2012 Cuma
bir güneş gibi doğ hayatıma...
bir güneş gibi doğ hayatıma, artık yeni bir gün başlasın istiyorum hayatımda...ben sensiz bir kış günündeydim, beni ısıtacak bir güneş bekledim, bekledikçe de hep yalancı güneşlere kandım, hep ısınmaya çalıştım onlarla... onlar kış günündeki güneşlerdi, kah görünüp kah yok oldular hep...rüzgar, yağmur yüklü kara bulutlarını soktu aramıza... ben o kara bulutlar arsında kayboldum, bir ısındım bir üşüdüm...
sen kış günlerindeki güneş olma bana... yaz mevsimindeki güneş ol, artık üşümek değil iliklerime kadar ısınmak istiyorum...aramıza girmesin bulutlar, yeterki sen ol... ben razıyım senin için cayır cayır yanmaya... yeterki bir kaybolup bir var olma... hep ol, tamamen ol hayatımda...
uzun bir kış mevsiminden sonra, çiçeklerin açmasına, doğanın ısınmasına sebep olan ilk baharlar güneş gibi doğ hayatıma...cemre gibi düş içime... yavaş yavaş ısıt içimi... sadece gönlümü değil, tüm hayatımı ısıt... nisan yağmurları girmeye çalışsada aramıza; eminim, gelip geçer onlar, giremezler aramıza... ama yeterki sen bahar güneşi ol, kış güneşi olma bana... yaklaş bana dahada yaklaş;
yaz güneşi gibi ol hayatımda...bir köz ateşi gibi düş gönlüme; kavur beni, yak beni... ben razıyım yanmaya, hele hele senin güneşinle çatlamaya... susuzluktan çatlamış toprak gibi çatlarım sevdana, suya hasret bir çift dudak gibi hasretim sevdana... erit tüm buzlarını gönlümün, ısıt onu, sevda ateşini yak gönlüme...
sevda ateşimi yak gönlüme ama, yakıp uzaktan bakma bana... yakıp kaçma benden... hep bir adım ötemde ol; elimi uzattığımda tutabileceğim yerde ol, sana sıkı sıkı sarılmama müsade et... sende uzat ellerini bana...birbirine sıkıca sarılmış iki eli hiç bir güç ayıramaz çünkü... uzat ellerini bana ve yum gözlerini... artık yepyeni bir hayat bizi bekliyor...
24 Haziran 2012 Pazar
bal arısının binlerce kez uçup, binlerce farklı çiçeğe konmasının sebebi, farklı çiçeklerden topladığı polenleri birleştirerek, her birinden farklı bir aroma, farklı bir tat katarak bal yapabilmesidir... işte bal böyle oluşur... insanlarda bal arıları gibidir aslında... her insanın karşısına, hayatı boyunca yüzlerce farklı insan, yüzlerce değişik olay çıkar... bu yaşadığımız dünyamızda rastlantı denilen bir olay olmadığına göre, demek ki karşımıza çıkan her insan veya başımıza gelen her olay; arının konduğu binlerce çiçekten biridir... bu dünya ya geliş amacımız bir sınavsa, bize sınavda oluşturduğumuz bal soruluyorsa, karşımıza çıkan her çiçek bizim sınavımızın bir parçasıdır... karşılaştığımız her insandan ve her olaydan bir ders çıkararak, yapacağımız balın içine farklı aromalar katmalıyız ki, ortaya çıkan balın lezzeti artsın...
Ey sevgili, acaba ne renkti gözlerin... mavi miydi, yeşil miydi, ela mıydı yoksa kahverengi miydi, inan ki hatırlamıyorum... aslında ne önemi var ki renklerin... renklere takılmam, o gözlerin bakışı önemli bana... içi gülen, mutlu gözlerden daha güzel bir göz var mı bu dünyada... ben o bakışlara takıldım, o bakışları sevdim sevgili... hani atalarımız "gözler yalan söylemez"derdi ya, seninkiler neden yalan söyledi bana? bakarken içi gülen gözlerin ne oldu da birden soğudu,soldu ve gitti...
22 Haziran 2012 Cuma

biz seninle, evlerin bodrumlarına atılmış eski eşyalar gibiyiz... bodrumun ayrı köşelerindeyiz; modamız geçmiş, zamanımız geçmiş, atılmış, unutulmuşuz... aslında biz seninle gramafon-plak gibiydik; biri olmadan, diğerinin bir işe yaramadığı ... şimdiki neslin beğenmediği, eski neslin evinin baştacı yaptığı eşyalarız biz... bizimde bir zamanımız vardı her insan, her eşya gibi... şimdi ise atıldık bir köşeye... eskiler hiç ayırmazdı bizi, yeni nesil ise hiç anlamadı... biz eskide kaldık atıldık bir köşeye... başkası için çok fazla anlam ifade etmesende; benim için ayrılmazım, olmazsa olmazımdın...
21 Haziran 2012 Perşembe
hani simsiyah bulutlar kaplar ya gök yüzünü...güneş, bulutların gölgesinde kalır... bir fırtına çıkar ya rüzgar herşeyi savurur... ve ardından başlar ya yağmur, ansızın... ıslanırsın yağmurdan, kaçacak, sığınacak bir yer ararsın ya... dinmesini beklersin yağmurun, bir çatının altında... o siyah bulutları getiren rüzgarların, getirdiği gibi götüremesini, havanın aydınlanmasını, güneşin yüzünü göstermesini beklersin... ve bilirsinki o bulutlardan sonra gök kuşağının çıkacağını... bilirsin ve beklersin bir çatının altında... bilirsin aslındaçok uzak değildir o gökkuşağı... nisan yağmurları gibi gelip geçer o yağmur, ardından kavuşursun gökkuşağına...
ben de bekledim o gökkuşağını... bir sürü yağmur, fırtına atlattım, hep sığınacak bir çatı buldum kendime...ıslanmamı izin vermedim...en sonunda sen çıktın karşıma... kara bulutlar yerini, beyaz bulutlara bıraktı...güneş gözükürken başladın yağmaya... işte o zaman gördüm ben seni... tüm renkleri sende gördüm, sende tanıdım... beklediğim gökkuşağım sendin, onu anladım... ve attım kendimi yağmurun altına...sana kavuşmak için ıslanmam gerekliydi ama ben hazırdım ıslanmaya... ıslana ıslana yürüdüm sana...
bir rüzgar savurdu bulutları... bulutlarla birlikte başka diyarlara gittin... ardında, ıslak bir şekilde kaldım ben... ıslandığıma hiç üzülmedim... çünkü yıllardır beklediğim gökkuşağına ulaşmaktı benim amacım... bu yolda ıslanmayı göze almak lazımdı... ben göze aldım ıslanmayı ama sana da kavuşamadım... ama şunu anladım; bir amacın varsa hayatta, amacına ulaşmak için at adımını...ıslanmaktan korkma...hayat çok kısa çünkü bir daha karşına çıkmayabilir ardığın gökkuşağın...
ben de bekledim o gökkuşağını... bir sürü yağmur, fırtına atlattım, hep sığınacak bir çatı buldum kendime...ıslanmamı izin vermedim...en sonunda sen çıktın karşıma... kara bulutlar yerini, beyaz bulutlara bıraktı...güneş gözükürken başladın yağmaya... işte o zaman gördüm ben seni... tüm renkleri sende gördüm, sende tanıdım... beklediğim gökkuşağım sendin, onu anladım... ve attım kendimi yağmurun altına...sana kavuşmak için ıslanmam gerekliydi ama ben hazırdım ıslanmaya... ıslana ıslana yürüdüm sana...
bir rüzgar savurdu bulutları... bulutlarla birlikte başka diyarlara gittin... ardında, ıslak bir şekilde kaldım ben... ıslandığıma hiç üzülmedim... çünkü yıllardır beklediğim gökkuşağına ulaşmaktı benim amacım... bu yolda ıslanmayı göze almak lazımdı... ben göze aldım ıslanmayı ama sana da kavuşamadım... ama şunu anladım; bir amacın varsa hayatta, amacına ulaşmak için at adımını...ıslanmaktan korkma...hayat çok kısa çünkü bir daha karşına çıkmayabilir ardığın gökkuşağın...
mangala atılmış kömür parçaları idik seninle... bir ateş tutuşturdu
bizi... önce usul usul yanmaya başladık seninle... hani mangal
yakarken yellersin ya mangalı, ateş tutuşsun diye... bizide tutuşturan
yel, kavgalarımız oldu... kavga ederken yandık, yandıkçada kavga
ettik... ama bilmiyorduk ki biz, kavgalarla yanan ateşin bizi yok
edeceğini... biz daha fazla yanmak için uğraşırken; gün geçtikçe yok
olduğumuzun farkında değildik... dedim ya biz fark etmiyorduk bitip
tükendiğimizi...aradan seneler geçti... mangal
yandı geçti... biz hala mangaldaki kömürleriz kabullenemezsekte... eski
bütünlüğümüz, sağlamlığımız kalmadı... yanan malgaldaki kömürleriz biz,
param parça, kırık dökük... kısacası yandık bittik kül olduk... kül
kapladı her yerimizi... biz hala kömürüz ama... eskisi kadar sağlam
olamasakta... hala aynı mangalın içindeyiz... üzerimizde sadece kül
var... sadece bir yel lazım bize, üzerimizdeki külü alıp götürecek... o
kül kalkınca üzerimizden biz yine meydana çıkacağız... tekrar
tutuşacağız... eskisi kadar olmasada tekrar yanacağız... ben sadece
bizim üzerimideki külü kaldıracak kadar yel istiyorum... üzerimizdeki
külü kaldırsın ama bizi tutuşturmasın... yanmayalım ama... çünkü biz bir
daha yanarsak tamamen yok olacağız...eğer o yel olmazsa biz o külün
altında kalacağız...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)