19 Mayıs 2012 Cumartesi

kum saati




kum saati..


canım sıkkın bu gün, sıkılıyorum sebepsizce. farklı bir şeyler yapmak istiyorum, beni mutlu edebilecek. bir kaç eski dostu aradım, sahilde yürüyüşe çıktım, kitap okumaya çalıştım ama mutlu olamadım... birden aklıma oyuncaklarım geldi. evet beni çok mutlu ederdi oyuncaklarım, her ne kadar çocukluğumda çok fazla oyuncağım olmasa da biz küçük şeylerle mutlu olmasını becerebiliyorduk... ilkokul yıllarımda her yılbaşı halam bize oyuncak alırdı...  sadece yeni oyuncaklar için çok severdim yılbaşılarını....  oldum olası beni mutlu ederdi oyuncaklarım, sırf eskimesin diye oynamaya kıyamadığım oyuncaklarım da vardı... şimdi yanımda hiç yoktu oyuncağım... ne yapmalıydım... belkide mutsuzluğumun sebebiyde buydu... oyuncaklarla oynamak beni çocukluğuma götürmüştür her zaman. içimdeki çocukluğun ölmesini hiç istemedim ben... ya kaybetseydim çocukluğumu; acaba, çocuklar gibi ağlayıp bu kadar sevebiliriydim herkesi, kendimi başkalarına sevdirmek için bu kadar çaba gösterirmiydim, en küçük olaylarla mutlu olmayı becerebilirmiydim,  en kötüsü ise yarın için umutlarım olabilirmiydi... evet  hiç kaybetmedim ben çocukluğumu, hep umutlarım oldu, hayallerim oldu... küçücük çocuklar gibi herkesi kendimi sevdirmeye çalıştım, herşeyden mutlu olmaya çalıştım...

oyuncaklarımı düşünürken aklıma kum saatim geldi... aslınca oyuncak değildi bu, bir hediye, bence içinde bir çok anlam taşıyan bir hediye idi kum saati... boş gözlerle baktığımızda aslında çok fazla bir anlam ifade etmez. onlarla ilgili aklımıza ilk gelen; altı üstü geniş, beli ince, içerisindeki çok ince taneli kumun bir delikten geçip diğer tarafına akan cam fanuslardır... ben kum saatimin karşısına geçer, kumların bir hücreden diğerine geçişini izlerdim, beni rahatlatırdı... kafam dolu olduğu, mantıklı düşünemediğim günlerde sessiz bir odaya geçer kum saatimi ters çevirirdim... o kumların diğer tarafa geçmesini izler kafamı dağıtır, rahatlardım... aslında bir bakıma farkıma varmadan hipnoz ederdim kendimi... sonrasında daha sakin olur, daha mantıklı düşünürdüm...

aslında o kum saati bana hayatı hatırlattı hep... ters çevirdiğimde hızlıca kumlar diğer tarafa geçmeye başlardı, kum bitinceye kadar izlerdim... kum bitince de kafam çoktan rahatlamış olurdu. herşeyin bir sonunun olduğunu, üzülmenin bana bir şey katmadığını anlardım... aslında hayatta böyle değilmidir, biz doğduğumuz zaman çalışır kum saatimiz, hızlıca akmaya başlar... bizim ömrümüz o kum saatindeki kumlar kadardır, biz karar veremeyiz  kumun miktarını... bir afrika sözü vardır "Sular yükselince, balıklar karıncaları yer. Çekilince de karıncalar balıkları. Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir. Çünkü kimin kimi yiyeceğine su karar verir"... bizim yaradanımız bize bir ömür biçmiş, o kum saatine kumumuzu koymuş ve saatimiz çalışmaya başlamış...biz sadece saatimizin çalışmaya başladığını biliriz, kumumuzun ne zaman biteceğini asla düşünmeyiz... zaman; o kum taneleri gibi akmaya başlar, biz çok yavaş aktığını düşünürüz ama aslında çok hızlıdır... bu gün dönün bakın geçmişinize, hatırladığınız en eski olayı, anıyı düşünün, şimdide günümüze gelin ne kadar zaman geçmiş hatırayın, sanki daha dün müş gibi değilmi... zamanın değerini biz hiç bir zaman bilemedik... şöyle düşünün tüm geçmişinizi, aklınıza neler gelcek; iyi, kötü, güzel, çirkin... bu güne kadar yaşadığımız tüm olaylardan bize kar kalan yaşadığımız mutlu anlardır...

hafta içi bir gün sabah saatlerinde dışarı çıkıp, işe giden insanları seyredelim. yüzlerinin nasıl asık olduğunu, ne kadar mutsuz olduklarını, birbirleri ile hiç konuşmadıklarını, günaydın kelimesini bile binbir güçlük ile söylediklerini gözleyelim... hafta sonu bir sabah ise bir çocuk parkına gidelim, orada oynayan çocukları gözleyelim... birbirlerini hiç tanımmayan çocukların birbiri ile nasıl hoşça vakit geçirdiğini, birbiri ile ne kadar çabuk uyum sağladıklarını, farklı oyun oynarken ne kadar mutlu olduğunu görelim... ve içimizdeki çocukluğu asla kaybetmeyelim...
yeni başlayan her gün, kum saatimizdeki kumun biraz daha eksilmesi demek. her yeni gün demek sonumuza bir gün daha yaklaştık demek... biz yaşadığımız her günü, bir önceki gün nasıl yaşadıysak öyle yaşarız, hayatımızda değişiklikler kabul etmeyiz... hayat şartlarına o kadar kaptırırızki kendimizi, hızla tükenen kumları adeta görmezden geliriz...

haydi yepyeni bir güne başlayalım. kum saatimizdeki kumun bir miktar daha eksildiğini kabul edelim öncelikle... aslında üzülmemiz gereken bir şey bu ama biz üzülmeyelim, şimdiye kadar değerini anlayamadığımız hayatı bundan sonra değerini anlayıp yaşayalım... bir insan; bir tebessüm ile kendinden bir şey kaybetmeden karşıtarafı mutlu edebilir... öncelikle güleryüzlü olmamız gerekiyor. hayat şartları ne kadar zor olsa da biz yüzümüzden gülümsememizi hiç eksik etmeyelim... yepyeni bir sabaha yüzümüzdeki tebessüm ile başlayalım, tüm arkadaşlarımıza bir tebessümle günaydın diyelim, onların bakış açısı bile değişecektir, onlarda mutlu olacaktır bundan...

yaşadığımız günü daha güzel, daha özel kılmak için sevdiğimiz insanları arıyalım, seslerini duyalım, onları ne kadar sevdiğimizi söyleyelim... böylece sevdiğimiz insanları da mutlu etmiş oluruz, yeni güne güzel bir başlangıç yapabilirler... sevdiğimiz kişilere "seni seviyorum" demekten hiç bir zaman korkmayın, duygularınızı içinize atmayın ve en önemlisi sevmekten asla korkmayın...şunu unutmayın seven bir gönül asla kötü olamaz... unutmayın kum hızlıca akmakta, belkide bunu yarın söylemek için fırsatınız olmayabilir...

bir güler yüz ve sevgi sözcükleri ile, sevdiğimiz insanların yanlarında mutlu olmaya çalışalım... hayatın sevince ve sevilince güzel olduğunu asla unutmayalım...vaktimizin değerini çok iyi anlayalım, boş şeylerle değerli vaktimizi asla harcamayalım... bunları farkına vardığımızda o kum taneleri hala aynı hızla akıyor olacak ama biz hayatı doya doya yaşarsak, o kum tanelerinin hızı veya ne kadar kaldığı bizi etkilemeyecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder